Can Yücel ‘Dönmeyenler’ adlı şiirinde isimlerini zikretmek istemediği kişileri ‘adları lazım değil kendileri lazımlık’ diye tarif etmişti. Bende adı lazım olmayan birine, insanların emek harcayarak kaleme aldığı yazıları çaldığı, köşe yazısı veya haber olarak kullandığı için ‘At Hırsızı!‘ demiştim. O yazıdan sonra Saray’da ‘At Hırsızı’ kim diye sorulunca bu kişi parmakla gösterilmeye başlandı. Zira bu tanım bu kişinin üzerine cuk diye oturmuştu.
Gel zaman git zaman bu At Hırsızı işleri büyüttü, At Hırsızlığının yanına yalancılık ve şantajcılık gibi vasıfları da eklemeyi bildi. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında bu at hırsızının sahibi olduğu çukur ve evi, kadın muhabire tehdit ve şantaj iddialarıyla basıldı, bilgisayarlara el konuldu. Bu olay sonrası At Hırsızı hiçbir şey olmamış gibi köşesinde ‘Gazetemizde şikâyet olan konu ile alakalı hiçbir belgeye rastlanmadı’ diye yazıverdi. Bizlerde doğru habercilik yapmaya çalışan gazeteciler olarak, bu At Hırsızının bilgisayarlarında tehdit ve şantaj ibareleri içeren mektubun bulunduğuna dair tutulan tutanağı yayınladık ve bu at hırsızının her zaman olduğu gibi yalan söylediğini ortaya koyduk.
‘Yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ misali bu At Hırsızı dün sahibi olduğu çukurdan ‘Ey Yalakalar! Konuyu Çarpıtmayın!’ başlığıyla ağzından salyalar saçarak gazetemize saldırdı. Mumu yatsıya kadar bile yanmayan At Hırsızı, ne kadar çok hakaret edersem o kadar çok haklı çıkarım düşüncesiyle, o küçük beyninde nasıl olduysa tutabildiği yalaka, alçak, soysuz ve aşağılık gibi kelimeleri sıraladı. Bu At Hırsızına aynı üslupla cevap verecek değilim. Hem o yazıya vereceğim cevap yazıda geçen hakaretler dışında o At Hırsızına da gitmeyecek. Zira bu At Hırsızının okuma ve yazma becerisinin yok denecek kadar az olduğunu, doğru düzgün bir cümle dahi kuramadığını bir dönem yanında çalışan herkes iyi bilir.
Normal şartlar altında, normal bir ülkede yalancılığı ve emek hırsızlığı belgelenmiş bir kişinin ‘ben acayip bir gazeteceyim’ diyerek ortalıkta dolaşmasına izin verilmez. Ama gelin görün ki normal şartlar altında, normal bir ülkede yaşamıyoruz. Bu ülkede ‘Milletin a…. koyacağız’ diyen müteahhidin ismi İlahiyat Fakültesi’nde bir binaya verilebiliyor, Kuran’ı Kerim’le ‘bakara makara’ diyerek dalga geçen biri bakanlık yapabiliyor, Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’ye ‘İki ayyaş’ diyenler memleketi yönetebiliyor. Yalancılar, tacizciler, emek hırsızları ve kadın düşmanları yargılanmak bir yana, bu suçlar üzerinden prim bile yapabiliyorlar. Memlekette hal böyleyken yalancılığı ve emek hırsızlığı belgelenmiş birinin ‘ben o biçim gazeteceyim’ diye Saray’da ortalıkta dolaşması da gayet normal sayılıyor.
At Hırsızının hakaretler dışında pek bir şey olmayan yazısında ifade edilen iddialara daha önce cevap vermiş olsam da kısaca değinmek istiyorum. Yerelde, Çerkezköy’de, Çorlu’da, Kapaklı’da yayın yapan diğer gazeteler gibi Saray Gazetesi de, İlçe Belediyesi’nin kutlama ilanlarını yayınlamakta, bazen de matbaa ve baskı işleri yapmaktadır. Nasıl ki Saray’daki siyasi partilere, STK’lara, derneklere iş yaptığımızda onların gazetesi olmuyorsak, iş yapıyoruz diye Belediyenin de gazetesi olmayız. Saray’da birilerinin arası kötü diye, kendilerine göre hesapları var diye Saray Gazetesi’nin Saray Belediyesi ile arasının kötü olmasını beklemek en ucuz tabiriyle aptallıktır. Saray Belediyesi’nde yanlış yapılan işler varsa bunlar gazetemizde yer bulmuştur, buna ara sokaklardaki yolların bozukluğu ve geçtiğimiz yıl belediyede gündeme gelen sözlü taciz iddiaları da dâhil. Bunları neden yazamadın diye soran At Hırsızı, yalancılık kervanına yeni yalanlar eklemekten başka bir şey yapmamaktadır.
Son olarak At Hırsızının kime yazdırdığı meçhul yazısında öpme krizinin baş gösterdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Aman ha sevgili Saraylılar, kendinize dikkat edin. Cadde ve sokaklarımızda ‘Şu karşıdaki Istranca Dağlarını ben yarattım’ edasıyla yürüyen At Hırsızı her an sizi de öpebilir. Benden uyarması..
Not: Haddini bilmeyene haddini bildirmek … şaka lan şaka. Tekin sen yazma lan At Hırsızı 🙂
http://saraygazetesi.com/at-hirsizi/