Yaşamımız boyunca çeşitli düzeyde becerilere sahip oluyoruz. Başlangıçta, henüz yolun başında olduğumuz ve pek bir şey bilmediğimiz için etrafımızdaki insanlar da kendimiz de beceriksiz olduğumuzu düşünürüz. Bu aşamada hiçbir işe yarayamayız, sadece öğrenmeye devam ederiz.
Biraz kavramaya başladıktan sonra bile hala uygulama için hazır olmayız, ama kendimizin ve etrafımızdakilerin eksikliklerini görmeye başlarız.
Yavaş yavaş ustalaşmaya başlayınca, başarılarımızla gurur duyar, yakınımızdakilerin eksikliklerini fark eder ve onlara yardımcı olmaya çalışırız. Bu aşamada işe yaramaya başladığımızı hissederiz.
En yüksek seviyeye eriştiğimizde hiçbir şey bilmiyormuş, çabalarımız işe yaramıyormuş gibi görünür. İşte bilinçlenme bu noktada gerçekleşir, sonsuz sırlar artık avucumuzdadır. Bilinçlenme yolu ve ustalığın sonsuz olduğunu anlayınca, sonuca ulaşma telaşı olmaksızın yolu takip etmekten memnun oluruz, çünkü yolun sonu olmadığını fark ederiz. Her gün daha iyi olmak için gayret eder ve öğrendikçe aslında hiçbir şey bilmediğimizi anlarız”.
Şimdiye kadar başkalarını alt etmeyi öğrenmedim ama en iyi durumdayken kendimi alt etmeyi öğrendim diyebilecek seviyeye gelmektir asıl olan.
Her zaman daha iyi olmaya çalışmalıyız. Daha iyi bir anlayışa sahip olmak için her gün çaba sarf etmeli ve asla vazgeçmemeliyiz. Bunu yaparken seni hiç sayanı sen de yok saymaya başlarsın. Tuncel Kurtiz’in deyimiyle, seni kaybetmeyi göze alanı, sen de kazanmaya çalışmazsın. Hayatta en kıymetli hediyenin zaman olduğunu da kavrarsın.
Biz değiliz üzüntüyü seçen. Karanlık kendisi gelir sarar yaşamımızı,karanlığı bilinçli mücadeleyle ancak yenebiliriz. Kimi zaman sesimizi boşluğa bile duyurmaya çalışırız, kimseden yanıt alamayacağımız bile bile. Hiç kimse de karşımıza çıkıp karanlığı çekip almaz önümüzden. Öylesine dünyayı küçültmek gerekiyor ki, her şeyimizi elden çıkarabilme cesaretini gösterebilmeliyiz. Sonsuza dek kusursuz olmaya çalışımalıyız ve en çok bu istek içimizi doldurmalı.
Suların akıp gittiğini duymalısın, soluk alıp yeşilliğe bakmalısın. Düşlerin olmalı güzel yaşama dair. Uzun ve sessiz bir gecede bir taraftan yapraklar arasında öten başkuşu dinlemelisin, öte yandan yıldızları seyretmelisin. Bunu yapabilirsen insanlaşacaksın ve gerçek sevgiyi hissedeceksin.
Yazımızı Danimarkalı şair Erik Stinus’un çarpıçı bir şiiriyle noktalayalım.
KİMİN SUÇU?
Sağlığımız bozuldu, diyoruz,
güzel günler geçip gitti.
Ölüm mangalarının suçu değil bu,
burada öyleleri.
Yetişmenin suçu, diyor kimi;
değişen havanın suçu,
diyor komşum,
romatizma ağrılarım söylüyor bunu;
senin suçun, onun suçu, başkalarının suçu,
her şey suçluluk duygusunun suçu,
diyor mutlu suçsuzlar.
Yahudilerin, Arapların, göçmenlerin,
uzaklarda yaşayan sabırsız bir halkın
ve elbette kızılların
suçu oluyor sonunda,
her şeyin kızıl
ak ya da kara
olmaması.
Yanıt kesin değilse,
suçu soranda aramalı.