Sandıksız seçim olur mu?

Sandıksız seçim olur mu?
Yayınlama: 23.06.2021
A+
A-

İddia ediyoruz, taşrada yapılacak bir esnaf seçimini ancak Saray gibi bir ilçede bu kadar derin bir analizle okuyabilirsiniz. Bu işi layığıyla ele almak isteyenler için Saray Esnaf Kredi ve Kefalet Kooperatifi seçimine dair evladiyelik bir yazı sizleri bekliyor.

Meraklısı, bu kalemden yazılanların genelde ülke gerçeklerine ve gündemine dair olduğunu bilir. Bu yazı da genel ekseniyle bir yanıyla Türkiye gerçeğini yansıtırken, diğer yanıyla buram buram seçim kokmaya başlayan Saray gündemine dair final yaparak noktalanacak. Taşra gündemini seven herkesin gözü aydın… Tabii okuma kültürü ve heyecanı sizi yıldıran değil, heyecanlandıran bir durumsa…

Bakın, ben size mümkün olduğunca kestirmeden ama zorunlu olarak bir o kadar da ayrıntısıyla anlatayım bu seçim işlerini… Nefesinizi tutun. Başlıyoruz.

• İkinci Dünya Savaşı yeni bitmiş, dünyanın tüm dengeleri değişmiş ve kartlar yeniden dağıtılmaya başlanmıştı. Demokrasinin en önemli uygulamasıyla tanışmaya hazırlanan ülkemizde, ilk kez çok partili seçimler gerçekleştirildi. Açık oy, gizli sayım gibi tuhaf bir seçimin ardından dönemin yöneticileri yangından mal kaçırır gibi bir seçim zaferi ilan etti. Sonuç mu? Halkın tepkisi çok ağır oldu ve dört yıl sonra yapılan seçimde Demokrat Parti, ülkenin kurucusu olan CHP’yi yerle yeksan etti.

• Ne dedik? Demokrasi sadece sandık değil, ötesidir de… Demokrat Parti kimi zaman sandıktan da aldığı güçle baskıcı politikalara yöneldi. Özellikle iktidarının ikinci yarısında kabul ve izah edilemeyecek antidemokratik uygulamalar 60’ların hemen başında gençliğin isyanıyla ve sonunda memleketteki ilk askeri darbe ile karşılık buldu. Sandık devrildi, acı ki biri Başbakan olmak üzere üç siyasi idam edildi.

• İşin ilginç tarafı, Türkiye’de gerçekleşen ilk askeri darbenin ardından demokrasiye geçme çabaları esnasında ülkemizin ve hatta belki de dünyanın en demokratik Anayasalarından biri hazırlanarak yürürlüğe konuldu. “Milli Bakiye” sistemi sayesinde bir tek oyun bile çöpe gitmesi engellendi. Özgürlüklerin önü açıldı. Sendikal haklar yürürlüğe girdi ve alabildiğine genişletilmeye çalışıldı.

• Ve on yıl sonra “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı” denilerek uyananların, uyanmaya niyetli olanların, uyandırmaya çalışanların başı ezildi. 12 Mart darbesiyle birlikte sosyal uyanış ezilmiş, kazanılan tüm özgürlükler budanmış, on yıl önce darağacında son bulan bir cezalandırmaya karşılık, on yıl sonra darağacına gencecik üç fidan gönderilmişti.

• Fakat toplumsal muhalefet duyarlılığını yitirmiyor, 12 Mart’ta rüzgâr ekenler, 70’lerin sonunda fırtına biçiyordu. Lakin 12 Mart’tan on yıl sonra tüm toplumsal yaşantının üzerine bir yumruk gibi inen 12 Eylül marifetiyle yüz binlerce kişi fişlenecek, on binlerce kişi zindana atılacak, binlerce kişi işkenceden geçirilecek ve onlarca kişi idam edilecekti.

• 12 Eylül’ün “demokrasi” günleri seçim müjdesiyle geldi. 12 Mart’ın ardından kırıntıları bırakılan ’61 Anayasasındaki son demokratik hak ve özgürlükler de bir referandum eliyle temizlenmek isteniyordu. Sandık en büyüktü ve halk isterse onaylayacak, istemezse onaylamayacaktı. Bu kadar basitti. Yok yok, bu kadar basit değildi belki de… Namluların gölgesinde yapılan seçimde, zarflar içi görünecek kadar şeffaf ve “Hayır” oyu olan pusulalar da zarfın dışından görünecek gibi koyu maviydi.

• Ve arabesk 80’lerin, keşmekeş 90’ların ardından demokrasiye bir ayar daha yapıldı. Postmodern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat sürecinden birkaç yıl sonra sandık geldiğinde Türkiye’de siyasal İslam geleneğinden gelen ve eski gömleğini çıkardığını söyleyen AK Parti tek başına iktidar olacaktı. “İktidar olduk ama muktedir olamadık” diye yakınan AK Parti’ye birkaç yıl e-muhtıra sopası gösterilecek, sonra kapatma davası açılacak, bu dava açıldıktan sonraki ilk seçimde seçmen refleksiyle AK Parti ülke tarihinin en yüksek oy oranlarından biriyle yeniden tek başına iktidar olacaktı.

• Ve ardından AK Parti’nin ikinci dönemi… “Gerekirse sandıktaki ölülere oy kullandırın” diyenler ve 12 Eylül 2010 referandumu… Ardından mühürsüz oyların geçersiz sayıldığı ve “Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği” referandum… Tek adam yönetimine geçiş… MHP’den ayrılanların kurduğu İYİ Parti’nin seçime sokulmamaya çalışılması ve CHP’nin hamlesiyle Meclis’e girebilmeleri… Ve son düzlükte dozu yükselterek tüm muhalefete “Bunlar daha iyi günleriniz” tehditleri… Ve son olarak AK Parti’nin oylarındaki çakılış, eriyiş, malum sona doğru ilerleyiş…

Bütün bunlardan ne kadar ders aldık? Bugün sıradan bir CHP’li, 75 yıl öncesine geri dönebilse, dönemin parti yöneticilerine “Durun siz ne yapıyorsunuz, böyle saçmalık mı olur hiç?” demez miydi? Aradaki siyasi tabloları, ahmaklıkları, yolsuzlukları, darbeleri, eziyetleri, cahilliği ve zorbalığı saymayacağım. Her iki 12 Eylül’de de “Evet” oyu verenlerin “elim kırılsaydı da vermeseydim” pişmanlığını anlatmayacağım. Direkt günümüze gelelim. AK Parti’ye gönül vermiş ve bu iktidarın ilk yarısını gururla anlatan siyasi kadrolar, bugün neden çorap söküğü gibi partiden ayrılıyor dersiniz?

Demokrasi, seçimden ve sandıktan ayrı düşünülemez. Ancak demokrasi, kuşkusuz seçimden ve sandıktan ibaret de değil, hatta seçimi ve sandığı da ziyadesiyle aşan bir kültürdür. Peki ya 2021 Türkiye’sinde bunca tökezlemeden, arızadan ve beladan sonra ders almaz ve demokrasinin ilk basamağı olan seçimi ve sandığı bile ortadan kaldırırsak ne olur?

Haydi, onu da esnafın en iyi anlayacağı dilden söyleyelim. Mevcut istikrarsızlık nedeniyle paramız pul olur. Beş yıl önce cebimizde duran 20 lira, bugün 10 lira olarak durur. Peki, bunca antidemokratik durum sonrası bugün cebimizdeki 10 lira, beş yıl sonra 5 liraya düşerse ne olur?

Bunun yanıtını da 3 Temmuz 2021 Cumartesi günü Saray’da yapılacak seçimde bizzat esnafın kendisi verecek. Demokrasi kültürlü toplumların işidir. Esnaf, bu kültürü barındırabilirse cebi huzur görebilecek kişidir. Hatırlatmış olalım, demişti dersiniz.

İlçemizde yapılacak esnaf kooperatifi seçiminde ortaya sandık koymadan bir “SEÇİM” yapılmasından bahsediliyor da… Olsun mu böyle bir seçim? İster misiniz? İçinize sindirebilir misiniz?

Sandık olmayan bir seçimin ardından esnafın ve halkın halinin ne olacağını tam olarak anlatamadıysak, yazının başına dönüp demokrasimizin kısa tarihini bir kez daha okuyabilirsiniz. Türkiye’nin on yıllardan beri içinden çıkamadığı keşmekeşten memnunsanız ve artık ülkemizdeki en basit seçimde bırakın o köklü kültürü, tozlu bir sandık bile demokrasiye çok görülecekse bundan sonra kimsenin ağlamaya da hakkı olmaz.

Eğer ortada bir sandık olmayacaksa, kimse cebini yakan ekonomiden, çocuğuna alamadığı giysiden, evine götüremediği ekmekten yakınmamalı… En çok da esnaf kesimi yakınmamalı… Zira sandık gidince, rızk da gidiyor besbelli…

Kısacası, Türkiye tarihinde ne zaman sandık ortadan kaybolsa, çoluğumuzun çocuğumuzun rızkı da cebimizden kayboluyor… Pandemi sürecinde hepten ezilen esnafın bu kaybı göze alabileceğini sanmıyorum. Saray’a yakışacak olanın sandığın orta yere, tercihlerin yüreklere konacağı bir seçim olduğunu düşünüyorum. Peki ya esnaf ne düşünüyor?

3 Temmuz’da Saray esnafı sandığı kendine layık görmeli mi, görmemeli mi? Ne dersiniz?

Not: Kıymetli okurlarım yorumlarınızla, fikirlerinizle bu tartışmaya katkı sunmanız hepimizin yararına olacaktır. Bu konu hakkında fikir beyan eden, yorum yapan herkese şimdiden teşekkür ederim.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Emre girçek dedi ki:

    Konuştuğu metni bile saray belediye başkanının yazdığı ve saray belediye başkanı tarafından kendi fikri olmayarak aday olan bir kişinin esnafın dostu olan Ali özen karşısında açık veya kapalı oylamada şansı en fazla yüzde birdir

Saray Haber