Benim hayatımda tiyatronun, şiirin bir değeri olması için her zaman hayatla ilgili olması gerekiyordu. Başlangıç noktam, insanın her zaman kendi kültüründen daha iyi olduğu ve sloganım ise tiyatronun, şiirin daha iyi yaşamak için daha iyi düşünmekle ilgili olması gerektiğiydi.
Artık tiyatro, şiirle yenileyici bir bağlamda yaşama fırsatım var; çünkü yaşamın her alanını anlatan sanat beni ileriye dönük evime kıdemli tiyatro ve şiir sever olarak davet etmesi ve organizasyonlarda, toplumda ve toplumdaki yenileyici iyileştirmeler üzerinde çalışmam için yeterince şanslı kıldı. İnsanları insan yapan temel insanlık değerleri, doğa sevgisi gibi değerlerle birlikte kültürel olarak beslenmeleridir, değil mi?
Somut anlamda, gelecekte kültürel enerjinin olduğu yerlerde daha fazla bulunmak, hayat yaratmak için şiir severle, tiyatrocularla, müzisyenlerle çalışmam gerektiğinin bilincine kültürel etkinliklerde sorumluluk alarak vardım.
Yaşadığım, gördüğüm her yerde kültürel etkinliklerde etkin görev almayı gerçekten sabırsızlıkla bekledim. Her zaman olduğu gibi yeni ve güzel bir gün, eski bir şeye veda anlamına geliyor; eskiye öğrenerek veda etmek, daha iyi yeni bir hayat istemektir benim için.
Yıllardır yalnızlığın ara sıra kapımı çaldığını biliyorum. Önce yavaşça, sonra sertçe oldu yalnızlığım. Günde bir kez yalnızlık o kadar büyüktür ki bu konuda hiçbir şey yapamazsınız. Yalnızlık kimi zaman da şanslı kıldı beni. Kafamı, kimi eşyalarımı düzene koymamı gerektiğini farkına vardım. Böyle olsa da yaşım ilerledikçe başkalarıyla birlikte “işlerimi halletmek” ve yalnızlık kümesini azaltmak istiyorum.
Mutluluk vaadi muhtemelen çok büyük bir sözcük ama şairler, şiir severlerle, sanatçılarla birlikte daha neşeli ve canlı bir günlük yaşam bana mutluluk veriyor. Örneğin sanatı ülkenin dört bir yanına taşıyan Tiyatro Simurg ve Şiir Yolcuları ( Şiir-Trek, bu sevgi dolu yaratıcı insanlar tanıştım ve beni inanılmaz derecede iyi karşıladılar. Bu tiyatrocu ve şiir-doğasever insanlar hakkında sadece şunu söylemem gerekiyor: Yaşamımızı aldığımız kadar günlük alışkanlıkları da ciddiye almamız gerektiğini bize sanatla ve şiirle her ortamda anlatan ve kale gibi duruşları olan insanlardan oluşuyor.
Etrafımızdaki dünyada, sürdürülebilirliğin dolaşımının yeterli olmadığını, doğayla olan ilişkilerimizden ve çalışmalarımızdan ve her biriyle olan ilişkilerimizden daha fazlasını bekleyebileceğimizi düşünmeye ya da fark etmeye başlıyoruz Tiyatro Simurg ve Şiir Yolcuları ( Şiir-Trek’le birlikte. Onların yaptığı şey de budur.
Geceleri hayata katılan her gülden, gündüz kaygısız bir yorum çıkarabiliriz. Kavak ağacı ışığını rüzgara feda ederken, meşe ağacının gölge yaptığını farkına varabiliriz. Belki de kendimizi tiyatronun, şiirin gölgesinde kaybetmeliyiz.
Bir yandan kavak ağacının ışığı ve meşe ağacı fedakarlığı aracılığıyla tiyatro ve şiir ışığının yandığını görebiliriz. Dinleyicinin, izleyicinin Tiyatro Simurg ve Şiir Yolcuları ( Şiir-Trek’le karşılaşmasında yeni anlamlar devreye giriyor, tiyatro ve şiir sürekli bir yaratım süreci içinde oluyor ve izleyiciyle buluşmasında ışık yanabiliyor. İzleyicinin kendini kaybettiği yer de, tam olarak ‘gölgede’, yani ışıkla karanlık arasındaki geçişte, aydınlanma ve sevgi oluşuyor.
Sonsuza dek yaşayabilmemiz için, son yaklaştıkça birbirimizi tamamen farklı bir ışıkta göreceğiz. Son zamanlarda böyle düşünüyorum.