Öztrak: “Tarım Bakanı ile Dışişleri Bakanın yerini değiştirsin”

Öztrak: “Tarım Bakanı ile Dışişleri Bakanın yerini değiştirsin”
Yayınlama: 19.02.2019
A+
A-

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısı sürerken düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Öztrak, 31 “Martta tadacağı ağır seçim yenilgisinden sonra yapmak zorunda kalacağı kabine değişikliğinde Tarım Bakanıyla Dışişleri Bakanı’nın yerlerini değiştirsin. Tarım Bakanı ülkemizin dış işlerini Sayın Çavuşoğlu’ndan daha kötü yönetemez. Ancak Dışişleri Bakanının ülkemiz tarımını, mevcut Tarım Bakanından daha iyi yönetebileceği anlaşılıyor. Bu potansiyelle ben Tarım Bakanı olacak Dışişleri Bakanının Fransa’dan da şövalye ödülünü almaya namzet olduğunu düşünüyorum” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, dün MYK toplantısı sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
KONUT SATIŞINDA 6 YILIN EN DÜŞÜK RAKAMLARI
Bugün ve geçtiğimiz hafta ekonomide çok önemli veriler açıklandı. Bu sabah 2019 Ocak ayına ilişkin konut satış istatistiklerini TÜİK açıkladı. Ocak ayında konut satışları geçen yılın aynı ayına yani Ocak ayına göre yüzde 25 düşmüş, ipotekli konut satışları ise yine bu dönemde yüzde 77 düşmüş. Bu konut almak için vatandaşlarımızın bankalardan kredi almakta ne kadar zorlandıklarını açıkça ortaya koyuyor.  Bu rakamlar son 6 yılın en düşük rakamları. Yani konut satış rakamları son 6 yılın en düşük rakamları. Vatandaşın satın alma gücündeki erime, artan gelecek kaygısı ve ekonomide kaybolan güven tabi ki konut satışlarını da yakından etkiliyor. Bunlar Ocak ayı rakamları, en son rakamlar.
ÜRETİMDEKİ DARALMA KRİZ DÖNEMİ SEVİYESİNDE
Yine geçtiğimiz hafta açıklanan geçtiğimiz yılın Aralık ayına ait sanayi üretimi ve ödemeler dengesi rakamları ile 2018’in son üç ayını kapsayan işsizlik rakamları da ekonomide yaşanan krizin derinliği konusunda bize çok ciddi ipuçları veriyor. Sanayi üretimimiz geçtiğimiz yılın Aralık ayında yüzde 10 daralmış. 2018’in son üç ayında ise sanayideki daralma yüzde 7 olmuş. Üretimde bu boyutta bir daralmayı son olarak 10 yıl önce küresel kriz zamanında görmüştük. Şimdi küresel kriz falan yok dünyada. Yine bu daralma artık sarayın son yaptığı 2018 için büyüme tahmini olan yüzde 3,8 büyümenin de gerçekleşmeyeceğini ortaya koyuyor.
İŞSİZLİK RAKAMLARI MAKYAJLI
Yine krizin derinliğinin bir diğer göstergesi işsizlik. 2018’in son üç ayını kapsayan Kasım ayında resmi rakamlarla işsizlik yüzde 12,3 olmuş. İşsiz sayısı da bir yıl önceye göre 706 bin kişi artarak 4 milyona dayanmış.
Eğer bu rakama iş bulma ümidini yitirdiği için işgücü piyasasında iş aramaktan vazgeçenleri, mevsimlik çalışanları, yine yetersiz ve eksik istihdam rakamlarını ilave edersek işsiz sayısı 7,5 milyonu buluyor. İşsizlik oranlarında ve işsiz sayılarında yaşanan bu artışlar yine 2009 krizinden bu yana gözlenen en yüksek artışlar. Ancak şunu da söylemeden geçmeyim. Bu rakamlarda makyajlı. Yani istikrarlı bir şekilde gitmesi gereken demografik trendlerle oynanmak suretiyle işsizlik olduğundan daha düşük gösterilmiş. Bu konuyla ilgili olarak da TBMM’ye bir araştırma önergesi vereceğiz.
EN KÖTÜSÜ DAHA YAŞANMADI
Diğer yandan işsizlik cephesinde açıkçası duruma baktığımız zaman, gazetelerimize yansıyan haberlere, televizyonlara yansıyan haberlere baktığımız zaman işin en kötüsünün daha henüz yaşanmadığını görüyoruz. Yani Zonguldak’ta maden ocaklarında çalışmak için sokaklara taşan işsiz gençlerimize baktığımızda, Diyarbakır’da, Tokat’ta İŞKUR’un geçici işçi alımlarına yapılan binlerce başvuruyu dikkate aldığımızda ve en son bugün bir Rize gazetesinde yerel gazetede gördüğümüz haber 10 tane temizlik işçisi alınacak Rize’de, başvuru sayısı 12 bin 571 kişiymiş. Bütün bunları gördüğümüzde işsizliğin maalesef giderek daha büyüyen bir sorun olmaya namzet olduğunu görüyoruz.
RAKAMLARIN ARDINDA CİDDİ DRAMLAR VAR
Üretimdeki daralma ve işsizlikteki bu artış sadece kuru bir rakam değil. Her bir rakamın ardında çok ciddi dramlar var, çok üzücü hayat hikayeleri var. Atanamadığı için canına kıyan gencecik öğretmenler, evladına pantolon alamadığı için yaşamına son veren babalar, borcunu ödeyemediği için hayatına son veren iş adamları ve üreticiler işte bu gerçek rakamların arkasında saklı olan acı hayat hikayelerini gösteriyor.
EKONOMİDE BAŞARI ÜRETEN FABRİKAYLA, EKİLEN TARLAYLA, ÇALIŞAN YURTTAŞLA ÖLÇÜLÜR
Ekonominin başarısı Damat Bey’in yaptığı gibi; faize, kura bakarak “dengelendik, dengeleniyoruz” diyerek ölçülmüyor. Başarı; ekilen tarlalarla, üreten fabrikalarla, çalışan ve kazanan yurttaşlarla ölçülüyor. İktidara ve yandaşı medyaya bakarsanız ülkede her şey güllük gülistanlık. Tarlalar boş, fabrikalar durmuş, işsizlik, pahalılık vatandaşı kasıp kavuruyor, ama bunlar cari açıktaki düşüş üzerinden kendilerine bir başarı hikayesi çıkarmaya çalışıyorlar.
EKONOMİ DURDU, CARİ AÇIK DÜŞTÜ
Ne yaptılar? Saray yönetimi ne yaptı? Bugüne kadar ekonominin ithalata bağımlılığını azaltacak herhangi bir tedbir aldı mı? Ya da bu ithalata bağımlılığı azaltacak bir maden mi buldu? Bunların hiçbiri yok. Peki ne oldu? Yıllarca ekonomiyi borca batırarak yönettiler. Borcu çeviremeyince, dış piyasalar borç vermeyince ekonomi durdu, ithalatta durdu. Bu nedenle de cari işlemler açığı düştü.
Bu sürdürülebilir bir durum değil. Cari açıktaki azalmanın bu millete işsizlik ve düşen üretim, duran ekonomi bakımından çok ciddi bir maliyeti oldu. Pahalılık, işsizlik aileleri kasıp kavuruyor. Herkes evinin tapusunu, arabasının ruhsatını bankalara kaptırma korkusuyla yaşıyor. Ama milletten kopan saray ve yandaş medyası kafasını kuma gönmüş hiçbir şey umurlarında değil.
21 MİLYAR DOLAR KAYNAĞI BELİRSİZ PARA GİRDİ
2018’de düşen cari açığı da normal yollardan finanse edemediğimiz dikkati çekiyor. Düşmüş ama onu bile normal yollardan finanse edememişiz. Borç bulamamışız. Buna karşılık dışarıya net 4 milyar dolar borç ödemişiz. Bu tabi yetmemiş. Yetmeyince Merkez Bankası’nın kasanındaki dövizlere saldırmışız 10 milyarda oradan harcamışız. Bu da yetmemiş ülkeye 21 milyar doların üstünde kaynağı belirsiz, ne olduğu, kimden, nereden geldiği belli olmayan bir para girişi olmuş. Yani 2018’e baktığımız zaman cari açığın her 100 dolarlık cari açığın 77 dolarını nereden geldiğini bilinmediğimiz bir parayla kapatmışız.
TÜRKİYE’Yİ DEV BİR KARA PARA YIKAMA MAKİNESİ HALİNE GETİRDİLER
Bu kaynağı belli olmayan paranın ne kadar süreceği belli değil. O nedenle de damadın ikide birde dengelendik, dengeleniyoruz demesine rağmen bu dışarıda yeterli güveni yaratmıyor. 2018 yılında döviz piyasaları altüst oldu neden? İşte bunlardan dolayı. Türkiye kendi liginde parası en fazla değer kaybeden ülkeler arasında ve politika faizi en yüksek ülkeler arasında hep ilk üçte yer aldı. Diğer taraftan cumhuriyet tarihinde ülkeye bu boyutta ne olduğu belli olmayan para girişi hiçbir zaman yaşanmamıştı. Bu, Sarayın ve Adalet ve Kalkınma Partisi elinde ülkemizin devasa bir para yıkama makinesi haline geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Ne yıkanıyor, neyin parası yıkanıyor? Kara para. Neyin kara parası? Eroin mi, içki mi, kaçak sigara mı? G20’nin hiçbir ülkesinde ödemeler dengesinde bu boyutta bir kaynağı belirsiz para görmeniz mümkün değildir çünkü onlarda doğru düzgün ödemeler dengesi istatistikleri tutulur.
DAMAT BAKAN BÜTÇE OKUMAYI BİLMİYOR
Millet kan ağlıyor sosyete damat çıkmış Ocak ayında bütçenin 5 milyar TL fazla verdiğini millete müjdeliyor. Açıkça ifade edeyim iş bilmezliğin, göz boyamanın bu kadarı da fazla! Baştan beri söylüyorum, bütçe rakamlarını okumasını şu anda Maliye Bakanlığı görevini yürüten damat bilmiyor. Yani siz tutacaksınız Nisan ayında size ödenmesi gereken Merkez Bankası’nın 34 milyar liralık kârını alacaksınız bütçeye koyacaksınız Ocak ayında. Bunu da bir güzel harcayacaksınız, seçim nedeniyle faiz dışı harcamaları geçen senenin Ocak ayına göre yüzde 67 yani yüzde 70’e yakın artıracaksınız, gaza basacaksınız ama bu aktardığınız 34 milyar Türk lirası nedeniyle fazla verdiğiniz zaman fazla verdik deyip bu kısmını söylemeyeceksiniz.
Ben şunu açıkça söyleyeyim, Türkiye’nin önümüzdeki üç ayda Ocak dahil bu üç ayda izleyeceği bu boyutta bir seçim harcaması politikası bu ülkenin daha sonra çok ciddi zorluklara girmesine yol açacaktır. Soruyorum ben Nisan ayında gelecekti bu para. Nisan ayında bu para gelmeyecek. O zaman açık ne olacak? Yani şöyle bir hesap yapsak çıkarın bunların erken tahsil ettikleri Merkez Bankası’nın kârından gelen temettüyü. Geçen yıl Ocak ayında 1,7 milyar TL fazla veren bütçe bu yılın Ocak ayında 28,7 milyar TL açık veriyor. Şimdi ne bu? Ondan sonrada fazla verdik diye seçim harcamalarının üstünü kapatmaya çalışacaksınız. Söylüyorum, bu ya göz boyamadır ya da hakikaten bütçe rakamlarını okumayı bilmemektir.
VATANDAŞ KAN AĞLIYOR, SARAY VE MEDYASI GİZLEMEK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR
Ben açık söyleyeyim vatandaş kan ağlıyor ama saray iktidarı ve onun havuz medyası bunu gizlemek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Meselenin esasına girmek yerine görüntüsüyle uğraşıyorlar.
Memleketin başına musallat ettikleri hastalıkları tedavi etmek, iyileştirmek yerine hastalığın arazlarını, göstergelerinin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Peki nasıl örtmeye çalışıyorlar? Kah makyajlama yapıyorlar TÜİK eliyle, kah da dönüyorlar emir komutayla bu arazları geri çektirmeye çalışıyorlar. Bunlar için önemli olan bir tek şey var 31 Mart’a kadar zarfı düzgün göstermek, mazrufla hiç uğraştıkları yok. Yani işin içeriğine, işin temel nedenlerine hiçbir şekilde bakmıyorlar.
SARAY SADECE SİYASETTE DEĞİL EKONOMİDE DE DESPOTLAŞIYOR
Şimdi tabi bir başka gerçek daha var. Saray siyasette hızla otoriterleşiyor. Ama bu iş sadece siyasette kalmıyor. İşte bu arazların üstünü örtmeye çalışırken market zincirlerine tehdit telefonları açılıyor. Baskıyla fiyatlar düşürülmeye çalışılıyor. Enflasyon ve işsizlik gibi temel verilerde gerçek durum TÜİK’in hesap oyunlarıyla gizleniyor. Bankalar lisans iptalleriyle tehdit ediliyor, özel mülkiyet ve miras hukuku yok varsayılıyor. İktidar sadece siyasette değil, ekonomide de giderek despotlaşıyor. Bunun sonu ne olur? Bunun sonu açık söyleyeyim yatırım havuzunun daha da kuruması olur, işsizlik ve fakirliğin daha da artması olur. Bunun sonu meyve sebze kuyruklarının ardından, ampul, yağ, margarin, deterjan kuyruklarının gelmesi olur.
Bir tek şeyi hatırlatmak istiyorum sizlere. 2001 yılında Türkiye tarihinin en ağır krizlerinden birini yaşadı. Ama 2001 yılında hiçbir zaman meyve, sebze tezgahları önünde kuyruk olmadı. Bugün anlatıyorlar işte varlık kuyruğuymuş bu, yokluk kuyruğu değilmiş falan. Şuna cevap versinler, 2001 yılında meyve, sebze tezgahlarının önünde hiçbir zaman kuyruk olmadı.
FİYATLAR PAZARA GELMEDEN TARLADA UÇMUŞ
TÜİK en son açıkladığı tarım ürünleri üretici fiyat endeksi Ocak ayında yüzde 8,3 artmış. Peki Ocak’ta gıda fiyatları ne kadar artmıştı? Yüzde 6,9. Demek ki, tarladaki fiyat raflardaki ve sofralardaki fiyattan daha hızlı artmış. Kızıyorlar ama yine söyleyelim Ocak ayında tarlada fiyatı en çok artan ürünler: Patlıcan yüzde 65; Dolmalık biber yüzde 48; Domates yüzde 48 olmuş.
BUNU SÜRDÜREMEZSİNİZ, ÜRETİCİYİ BATIRIRSINIZ
Yani daha pazara gelmeden, markete gelmeden tarlada fiyatlar uçmuş. Telefonla tehdit edilen marketlerde sebze meyve satış fiyatları alış fiyatının altında. Bunu etiketlere baktığınız zaman görüyorsunuz. Alış fiyatı 7 küsur diyor, satış fiyatı 4 küsur diyor. Bunu sürdürmek mümkün değil. Üreticileri batırırsınız. Sadece marketleri değil, üreticileri de batırırsınız. Sonunda bu üreticiyi de yansıyacak. Sorun burada arkadaşlar! Çiftçinin girdi maliyetlerini düşürmeden, sofradaki yangını söndüremezsiniz. Mazotun, gübrenin, tohumun, fidenin, ilacın fiyatı almış başını giderken; raflardaki ürünün fiyatı düşmez. Emirle düşürseniz bile bu kalıcı olmaz. Böyle giderse deminde söyledim üreticiyi batırırsınız.
SARAYA TAVSİYE: TARIM BAKANI İLE DIŞİŞLERİ BAKANININ YERİNİ DEĞİŞTİRSİN
Sarayın kibir abidesi de, damadı da, atadıkları Tarım Bakanı da meseleyi anlayabilmiş durumda değil. Bu arada Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu’nu tebrik ediyorum. Bu tanzimli satış konusunda iktidar kanadından aklı başında tek açıklama ondan geldi. Dışişleri Bakanı çiftçinin girdi maliyetini düşürmek için ilaçta ve gübrede de gerekirse tanzime gidebileceklerini söylemiş. Bir yerden tanzime başlanacaksa en doğru yer burasıdır. Madem milletin kesesinden tarım kredi kooperatiflerine bir zarar görevi veriliyor; bu görev en doğru şekilde yapılmalıdır. Ancak bu da tek başına yetmez. Çiftçinin kara gün dostu olan ama şimdilerde ortalarda görünmeyen Toprak Mahsulleri Ofisi yeniden çiftçinin dostu yapılmalıdır. Çukobirlik, Fiskobirlik, Tariş gibi çiftçiye omuz veren kooperatif ve birlikler yeniden ayağa kaldırılmalıdır. Ve tabi en önemlisi de çiftçiye Tarım Kanunu’nda öngörülen destekler eksiksiz ödenmelidir, tamı tamına ödenmelidir. Ürünü çiftçiden pazara getiren zincirde bir an önce ıslah edilmelidir.
Bu arada saraydaki kibir abidesine bir tavsiyemiz var. 31 Martta tadacağı ağır seçim yenilgisinden sonra yapmak zorunda kalacağı kabine değişikliğinde Tarım Bakanıyla Dışişleri Bakanı’nın yerlerini değiştirsin. Tarım Bakanı ülkemizin dışişlerini Sayın Çavuşoğlu’ndan daha kötü yönetemez. Ancak Dışişleri Bakanının ülkemiz tarımını, mevcut Tarım Bakanından daha iyi yönetebileceği anlaşılıyor. Bu potansiyelle ben Tarım Bakanı olacak Dışişleri Bakanının Fransa’dan da şövalye ödülünü almaya namzet olduğunu düşünüyorum.
ÖNCE VATANDAŞIN VE ŞİRKETLERİN BORÇLULUK DURUMU DÜZELTİLMELİ
Saray iktidarının bugün ekonomide bir tane önceliği var: Döviz kuru ve faizi 31 Mart akşamına yani oy sandıkları kapanana kadar kontrol altında tutmak, kendilerine seçim kazandıracağını düşündükleri kredi ve bütçe harcamalarına da tam gaz devam etmek. Hafta sonu Merkez Bankası yayımladığı bir kararnameyle mevduata uygulanan zorunlu karşılıklarda vadesine göre yarım puanla bir puan arasında indirimler yaptı. Neye yarıyor bu? Bu indirimleri yatığınız zaman kredi maliyetlerini aşağıya çekiyorsunuz, bankaların düşük faizle kredi vermelerini kolaylaştırıyorsunuz güya. Ne yapılıyor yani faizleri düşürmeden? Dışarıdaki yatırımcıları ürkütmeden, içerdeki yatırımcıları ürkütmeden ucuz kredi vermenin yolları aranıyor. Ama bu da işe yaramıyor neden? Çünkü konu kredi vermek değil Türkiye’de. Şirketlerin ve vatandaşların bilançolarını düzeltmeden onların kredi almaları mümkün değil. Yani önce şirketlerin ve vatandaşların borçluluk durumunu düzelteceksiniz, bunların borçlarını, harçlarını geri öder hale getireceksiniz.
MERKEZ NE İSA’YA YARANABİLİR NE MUSA’YA
Bunları yapıyor ama ben size söyleyeyim yine Merkez Bankası günün sonunda ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilecek. Merkez Bankasının olağanüstü faiz artışlarıyla, zar zor sağlamaya çalıştığı güven; yine yok olup gidecek. Bu sabah baktım havuz medyası yeniden faizi düşür çığlıkları atmaya başlamış. Artık saklanamayacak bir gerçek var. 24 Haziran’da tek adam parti devletine geçişle birlikte ekonomide çok zor günler başladı. Toparlanmanın ön koşulu, ekonomide güven verecek güçlü bir programın yine güven verecek liyakatli, hukuk devletine sahip çıkan kadrolar eliyle uygulamaya konmasıdır. Bu olmadan kimse geleceğe güvenip kredi almaz, yeni borca girmez.
SARAY YATIRIM DANIŞMANLIĞINI BIRAKSIN
Ancak Damat Bey ekonominin ehil ellerde olmadığını tüm dünyaya göstermek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Birkaç gün önce “siz dolarları elinizde tutmaya devam edin bakın ne olacak. Bu iş böyle” deyiverdi. Şimdi bu bir tehdit mi, tahmin mi ne olduğu belli değil. Yani siz bununla döviz tevdiat hesaplarına dair bir düzenleme mi getireceğinizi söylüyorsunuz? O zaman bunu açıklayın; bir kere ağızdan çıktıktan sonra açıklanmazsa belirsizlik yaratır, yapmasını beklediğiniz etkinin tam tersini yapar uyarıyorum. Eğer bu bir tahmin ise bu sözleri de vatandaşlarıma söylüyorum hiçbir şekilde ciddiye almayın.
Hatırlayın kayınpederi “dolar alan yaya kalır” dediği günden bu yana dolar, Türk lirası karşısında yüzde 105 değer kazandı. O sözlerin söylendiği gün 1 dolar 2 lira 58 kuruştu. Şimdi bugün 1 dolar almak için vatandaş 5 lira 29 kuruş ödemek zorunda.
Saray ve ailesi artık millete yatırım danışmanlığı yapmayı bırakmalıdır; bir şeyler yapmak istiyorlar mı o zaman geçen yıl Ağustos ayında Genel Başkanımızın verdiği 13 maddelik reçeteye bir oturup bakacaklar, biraz ona çalışacaklar ve oradaki tedbirleri almaya başlayacaklar. Bunların millete de ekonomiye de yapacakları en büyük iyilik bu olur.
KİBİR İTTİFAKINDA CİDDİ BİR PANİK HAVASI VAR
Türkiye 31 Mart’a doğru hızla gidiyor. 31 Mart’ta milletin önüne sandık gelecek. Sandığa doğru giderken; saraydaki kibir ittifakında ciddi bir panik havası var. Adaylar değiştiriliyor, ittifakın bir ortağındaki sıkıntılar nedeniyle koltuk ittifakı kapsamında olmayan iller de kapsama alınıyor. Korku dağları bekliyor.
AĞIZLARINDAN ÇIKANI KULAKLARI DUYMUYOR
Gerçek demokrasilerde görülmeyen, seviyesiz, halkı kin ve düşmanlığa sevk eden, toplumu ayrıştıran, bölen ve nefret üzerine kurgulanmış bir kampanya maalesef yürütülüyor kibir ittifakı tarafından. Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, kendi ittifakı dışında kalan ve Mecliste bugün görev yapan tüm siyasi partileri çete olarak ilan edebiliyor. Kimse kusura bakmasın herhalde kendisinin ağzından çıkanları kulakları duymuyor. Memlekette çiftçiden kabzımala, marketçiden, üreticiye hain ve terörist ilan etmedikleri kimse kalmadı. Sarayın kibir abidesi ve onun bekçisi üç belediye kaybetmemek için önlerine gelen herkese terörist yaftası yapıştırıyorlar. Atama bakanları da onlardan geri kalmıyor maşallah. Bu zevat kendi koltuklarının bekası için milletin ve tüm toplumun birliğini beraberliğini bozmaktan hiçbir çekince duymuyorlar. Ama biz sarayın sancısını çok iyi anlıyoruz.
10 PARMAKLARINDA 10 KARA, HER YERE BULAŞTIRIYOR
Biliyorsunuz bu beyefendinin Emevi Camiinde namaz kılma gibi bir hayali vardı. O hayal çoktan yıkıldı. Beyefendi Emevi Camiine gidemedi ama Suriyeliler tüm şehirlerimize doldu. Son olarak saray ve sarayın bekçisinin, ekonomik krizin üzerini örtmek için, bu seçim kampanyasını Suriye’de veya Irak’ta yapılacak askeri harekatlarla kurtarma üzerine kurguladıkları anlaşılıyordu. Seçim öncesinde davulla zurnayla ilan ettiği Fırat’ın doğusuna yönelik askeri harekata önce Trump taş koydu, şimdi de Soçi’de Rusya ve İran’la yapılan görüşmelerden bekledikleri sonucu alamadıkları anlaşılıyor.
Saray ve bekçisinin elleri böğürlerinde kaldı. Şimdi dönüp 2015 Kasım seçimlerine giderken uyguladıkları taktikleri uygulamaya çalışıyorlar. Ve burada o kadar ileriye gidiyorlar ki Mecliste bulunan muhalefet partilerini terör taşeronluğu yapmakla, çete oluşturmakla itham edebiliyorlar. On parmaklarında on kara her yere bulaştırıyorlar.
TERÖRE TAŞERONU ARIYORSA, SARAYDAKİ ALTIN VARAKLI KRİSTAL AYNALARA BAKSIN
Terör örgütleriyle her türlü al takke ver külah işine giren; gençliklerinde uluslararası terörün akıl hocalarının dizi dibine oturarak resim çektirenlerin, Oslo’da terör örgütleriyle gizli saklı pazarlık masası kuranların, yılarca ülkeyi beraber yönettiği, koalisyon ortaklığı yaptığı örgütün başına “ne istediniz de vermedim” diye zırıl zırıl ağlayanların, millete söven ihale çetelerine havuzlar kurdurup yandaş medya aldıranların, şimdi herkesi terörle iş birliği yapmakla, çete kurmakla suçlamasına bu millet artık kanmaz. Bu sadece “kişi başkalarını kendi gibi bilirmiş” sözünü millet nezdinde haklı çıkarır. Teröre taşeronluk yapanları arıyorlarsa saraylarındaki altın varaklı kristal aynalara bakacaklar.
MİLLET NE YAPTIĞINIZI AÇIK SEÇİK GÖRÜYOR
Millete zam, zulüm ve zarardan başka bir şey veremeyen, metal yorgunu, koltuk ittifakının tepesinde oturan kadroların tek hedefinin milleti kutuplaştırarak oy devşirmek olduğu artık ortaya çıkmıştır. Saray ve onun bekçisi kendi koltuklarının bekasını değil de Türkiye’nin istiklal ve istikbalini dert edinselerdi, önce yurtta kavgayı kutuplaşmayı körüklemek yerine milli birliği sağlarlardı. Milletimize istiklal ve istikbal sorunu var diyeceksiniz, sonra ortağınızla saraya oturacaksınız sarayın bekçisiyle birlikte şu belediye senin olsun bunu da ben alayım bu pazarlığın içine gireceksiniz. Bırakın bu işleri. Millet ne olup ne bittiğini, neler yaptığınızı açık seçik görüyor.
YÖNETEMİYORSANIZ MESELEYİ YÜCE MECLİS’E GETİRİN
Ebedi Genel Başkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere gösterdiği önemli bir adres var:
“Tüm milli meselelerin görüşülüp, tartışılacağı yegâne adres, geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir”.
Yönetemiyorsanız, eğer gerçekten bir istikbal ve istiklal sorunu olduğunu düşünüyorsanız, vatanın geleceğini tehlikede görüyorsanız o zaman meseleyi yüce Meclis’e ­getireceksiniz. Orada da hep beraber oturacağız ortak akılla bu işi çözmeye çalışacağız. Ama bunların kullandıkları dil, birleştirici değil ayrıştırıcı; Davranışları hasbi değil, hesabi. Nefreti, terör korkusunu körükleyip vatandaşa pahalılığı, işsizliği, ekonomik krizi unutturmaya uğraşıyorlar.
DERTLERİ TÜRKİYE DEĞİL KOLTUKLARI
Sonunda yeni kampanya başlattılar belediyelerimize mesnetsiz suçlamalar yöneltiyorlar. O da yetmiyor şimdi Belediye Başkanlarımızla ilgili özellikle Ankara’da duvarlara, köprü altlarına ipe sapa gelmez bir takım yazılar yazıyorlar. Bunlarla ilgili suç duyurusunda bulunduk. Yani bunların dertleri Türkiye değil, sıkı sıkıya yapıştıkları koltukları. Bunların söylediklerine aslında artık kargalar bile gülüyor, çocuklar bile inanmıyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar kaderden kaçış yok. Milletimizin, bu dediğim dedik çaldığım düdük diyen, milletten kopmuş, metal yorgunu kibirli siyaset anlayışından ilk önce belediyelerde kurtulmaya karar verdiğini sadece biz değil artık kendileri de ayan beyan görüyorlar.
“Dünle beraber düne ait ne varsa artık eskidi. Artık yeni bir söze, yeni bir anlayışa ihtiyaç var” diyor milletimiz.
21. YÜZYILIN YENİ NESİL BELEDİYECİLİĞİNİ TÜRKİYE’YE YAYACAĞIZ
31 Mart’ta bu yeni anlayışı, 21. Yüzyılın yeni nesil belediyeciliğini biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak başta İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya ve Bursa olmak üzere tüm Türkiye’ye yayacağız. Şehirleri imar ve rant alanı olarak gören eski tip belediyeciliği tarihin tozlu yaprakları arasına gömeceğiz. Şehirlerimizde öncelik insanlarımızın mutluluğu olacak, gülen yüzleri olacak. Beton ormanlarının yerini yemyeşil insanlarımızın nefes alabileceği gerçek ormanların alması olacak.
ONA TERÖRİST, BUNA ÇETE… YETER ARTIK
Biz artık şehirlerimizde ayrıştırıcı bir dil istemiyoruz yorulduk. Ona terörist, buna çete yeter artık. Biz yönettiğimiz şehirlerde sevginin, saygının dilini kullanacağız. Biz sadece tüketen değil, üreten şehirler istiyoruz. Biliyoruz ki kalkınma yerelden başlar. Yereli kalkındıracak, kent ekonomisini canlandıracak projeler uygulayacağız. Kendileri dahi metal yorgunu olduklarını itiraf etti. Belediyelerini 25 yılın sonunda nereye getirdiklerini, ülkeyi 17 yılın sonunda nereye getirdiklerini artık milletimiz biliyor, görüyor. Tükenmişlik sendromu yaşayan, metal yorgunu bu kadrolara da bir iyilik etme zamanı gelmiş gibi görünüyor. Bunları ilk olarak şehir yönetimlerinde dinlendireceğiz. Ben tekrar Mart’ın sonu bahar olacak diyorum.

 

Saray Haber